Abdullah AYAN

Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü)

20.11.2017 15:43
İlyas Halil, çocukluğundan başlayarak ayrıldığı 1960 yılına kadar en ince ayrıntısına kadar Mersin' i anlatmakla kalmaz, top oynadığı sokaktan aşkların ateşiyle tutuşan dizeleri mırıldandığı Akkahve günlerine sıkça dönüş yapar öyküleriyle... En sıcak hatıraları da ya çocukluğunun masallarıyla süslü 177. sokak ya da şiirlerine ev sahipliği yapan, sanatçı dostlarıyla muhabbete daldığı Akkahve...
" (...)
... İşte böyle, mavi köyde ya kumru idim ev damında ya da martı ayaklarım hep ıslak. Bazen kırlangıçtım masaldan masala uçan. Ağır aksak yaşıyordum çocukluğu. Öğreniyordum.
**
Evin ardında küçük bahçemiz. Sokağa çıkınca. Bahçelerin en büyüğü başlıyordu. Dağlı denizli, her mevsimi başka. Meraları yeşil, yağmur üstü.
Ak çakıllı kıyısında balık. Üstüm başım sabah akşam ıslak. Dal yeşilken kuştum. Kanatlarım ayak. Varmak kolay. Sabahtan akşama kadar çocuk. Her gün usanmadan.
(...)
Sokağımızda gizli bir sokağım vardı. Bizim 177. sokağa benzer. Değişik evler yapacak bilgim yoktu. Evlerin kapısını ben yapmış. Pencereleri ben açmış. Duvarlarını ben boyamıştım.
**
Babam yine göbekli İskender Efendi. Baba olarak bir bey, zengin bir paşa istemedim. İskender Efendi' nin huyunu biliyordum. Huyuma uygun. Gülünce göbeği hoplardı. Ben de gülerdim.
Annem çok öykü bilen biri. Arapça anlattığı, kulağımda bir konçertonun notaları, bir koyunun kuzuya neredesin diyen melemesi. Denizin kıyıda bıraktığı bir mırıltı. Martının kulaklarında deniz.
(...)
1944, savaş yılı. İhtiyaçlar. Ya vesika ile ya karaborsada. O günler para. Penceresiz odada güneş. Babama giyim durumunu anlatmak zor oldu. Evde dikiş makinesine gerek kalmamış herhalde. Ertesi günü makine yok oldu. Annem hazır elbise satan Cercis Efendi' den boyuma uygun bir takım elbise aldı.
(...) **"
Nisan 2010' da kaleme aldığı "Hazer Martıları" öyküsünde ise Akkahve' de sanatçı dostlarıyla yaşadıkları yanında Mekan' ın işletmecisi Hasan Baba' yı da çıkarır anılar sahnesine.
" Üç arkadaştık. Nuri' nin eli yüzü boya içinde. Osman Kilis' li ve Denizcilik Okulu' nda öğretmen yüzbaşı. Güneş batar batmaz bin çiçek Nuri' nin paletinde renk. Kimi kuşun, kurbağanın sesi kulağımda kafiye. Ağzımda mırıltı.
**
Nisandı. Batıda güneş. Yeni devşirilmiş bir sepet kızılcık. Toprak yeşil mi yeşil. Hasan Baba' nın Akkahve' sine yollandık.
Denize karşı masa. Hasan Baba' nın kırmızı şarabı. Yudum be yudum ağzımızda. Bahar sarhoşuyuz. Kadehler boşalınca... Baştan bir kız adı. Şişe gibi açtık. Özlem o yaşta bir gülümseme dudak ucunda. Rüzgâr etekte.
**
"Özel bir şarap" dedi Hasan Baba. "Bağda yetiştirdim. Salkımları toplarken. Aklımda Fatma. Her damla. Hazer üzümünden. Beş yıl oldu. Mahzenden bugün çıkardım. İki yudum. Yaşınızda olurum. Hazer' i baştan genç Hasan yaşarım.
"Kırk yıl oldu bırakıp geleli. Neden ayrıldığım hâlâ üzüntü. Martı görünce. Bugün bile. Fatma gül olur burnumda. Yine sahilde yalınayak delikanlı."
"Çok yıl geçti. Hazer' siz burada yaşamayı ağır aksak öğrendim. İlk günler parasızlık müşterisizlik boğazımda düğüm. İçeceğim kahvenin parasını kendimden istiyordum. Paramın eksik olduğu günler. Hasan' a yarım kahve. Kahveyi yarım içerdim.
**
(...)
"Akkahve martılarına bildiğim iki dili öğrettim. Bağımda şimdi kuşlar Azeri öter. Bahçemde yağmur slav yağmurları. Her sabah. Yüzüme gülen kendi Kafkas güneşim."
**
"Fatma' yı Çehov' un dili, Lermantof' un şiiri ile de sevdim. Çehov' la gülerken Fatma yanımda. Lermantof' un şiirini Fatma' ya Azeri dilinde okuyordum."
Hasan Baba sustu. Kadehimizi doldurdu.
**
Köyümden genç bir Fatma buldum. Mintanını sırtından çekip aldım.
Kanat açtı göğüsleri. Akkahve' nin kıyısında Ak Hazer martıları şimdi. " **
 
* İlyas Halil, Ebel' in Duası kitabı (2011) İki tavuk iki fil öyküsünden
** İlyas Halil, Ebel' in Duası kitabı (2011) Hazer martıları öyküsünden (30 Nisan 2010)

Yorum Yaz

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.