Abdullah AYAN

Mersin ve Bankacılık -9- (24 Ocak 1980 kararları ve Kliring döneminin sona erişi)

19.01.2017 11:50
70'lerde verilerden de anlaşılacağı gibi narenciye ihracatı, Sovyetler Birliği ve diğer Doğu bloğu ülkeleri sayesinde gittikçe artar ama ülkenin genelde hal ve gidişi iyi değildir.

 Döviz dar boğazı yokluğu, yokluk darlığı getirir. Bulunamayan ve karaborsaya düşen ürünlerle ülke krize sürüklenir..

Zor bela ayakta duran Ecevit iktidarına asıl darbeyi 1979 ara seçim sonuçları vurur.

14 Ekim 1979' da yapılan Senato üçte bir yenileme ve Milletvekili ara seçimlerinde Adalet Partisi Senato' da %47, Milletvekili seçimlerinde %54 oy alırken, CHP %29'a geriler.

Sandığa yansıyan hezimetin ardından Ecevit bırakıp gider, Demirel azınlık hükümetini kurar.

12 Kasım 1979' da kurulan bu hükümetin en önemli özelliği yoklukları ve kuyrukları ortadan kaldırmayı hedefleyen ekonomik program yönetiminin tümüyle ve kabine dışından dönemin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Turgut Özal'a bırakılmasıdır.

Aradan geçen ve 40 yıla yaklaşan onca zamana rağmen bugün bile konuşulan, tartışılan, üzerinde kalem oynatılan, ekonomiyi tümüyle liberalleştirmeye yönelik bir yeni dönem...

Ve bu dönemi simgeleştiren, tümüyle Turgut Özal' ın imzasını taşıyan 24 Ocak 1980 kararlarıyla tanışır ülke. 

Kararlarla Türkiye ekonomisi bir yandan gerçek anlamda dünyaya açılır ama kliring, takas vs gibi ödemeler sistemi tedrici olarak terk edilir, artık tüm ihracat ve ithalat serbest dövizle yapılacaktır.

Bu konuda not düşme adıma kişisel iki anımı paylaşayım:

24 Ocak kararlarının ardından Turgut Özal başlayan yeni dönemi anlatmak, sıkıntıları yerinde görmek ve görüş alış verişinde bulunmak üzere Nisan 1980' de Mersin' e gelmişti.

Benim de aralarında bulunduğu İhracatçı Birlikleri Başkanları ve önemli ihracatçılarla o dönem Uray Caddesi üzerindeki binada hizmet veren AKİB' te bir araya gelen Özal, Rusya ihracatı sayesinde altın çağı yaşayan narenciye ihracatçılarına kara haberi o günden beri unutmadığım şu sözlerle verdi:

"Beyler artık tüm kliring anlaşmalarını kaldırıyoruz. Herkes hesabını ona göre yapsın. Rusya dünyada geçerliliği olmayan teknolojiyle ne kadar hurdası varsa Türkiye' ye satıyor ve karşılığında dünyadan kopuk fiyatlarla bizden mal alıyor. Bunun sonuna geldik. Rusya veya başka demir perde ülkesi dövizi olan gelip bizden mal alır, sanayicimiz de en kaliteliyi en iyi fiyata dünyanın neresinden isterse ithal edebilir"

Özal bu net açıklamayla da yetinmedi. Yine benim de aralarında bulunduğum bir grup ihracatçıyla kendisini Ankara' da ziyarete gittiğimizde Devlet Planlama Teşkilatı alt katındaki toplantı salonunda (eski Başbakanlık binasının arkasındaki bina) Rusya ile anlaşma yenilenmezse batacaklarını ve artık üreticiden mal almayacaklarını biraz da sert ifadelerle dile getiren narenciye ihracatçılarına bugün dahi kulaklarımda çınlayan şu sözlerle yanıt verecekti:

"Kliring uygulamalarına karşı tavrım nettir. Herkes hesabını ona göre yapsın. İhracat yapmayacağını, üreticiden mal almayacağını söyleyenlere de bir çift sözüm var: Bugüne kadar hiç bir mal dalda kalmadı, bundan sonra da kalmaz. Birileri almazsa, başkaları çıkar alır..."

1980 sonrası, o güne kadar Sovyetlerle, Sovyetlerin çevresindeki ülkelerin tek pazarına ve o pazarın da Merkez Bankası kasasına dayalı ödeme rahatlığına alışmış narenciye ihracatçısı, sancılı geçiş döneminde sendeler, bir kaç yıl eski hesapların, yapılan yatırımlarla ilgili tesis kredi faizlerinin temizlenmesi sürecinde bir miktar daha ihracat yapılır ama Mersin bir daha o 1960'larda başlayıp 70' lerde şahikasına çıkan altın çağı yakalayamaz.

Ta ki, 2000' lerin başında Rusya' nın küllerinden yeniden doğacağı yıllara kadar...

1989' da Berlin duvarının altında kalan demir perde bloğu ve dağılan Sovyetler Birliğiyle ortaya çıkan yeni dünya tablosu 1980' de bu ülkelere karşı frene basılması sürecini başlatan Özal' ın uzun vadede haklılığını ve ileri görüşlülüğünü ortaya koyar ama bugün bambaşka bir dünyanın yapılanmakta oluşu küresel gelişmeleri çok daha geniş bir pencereden ve daha uzun soluklu zaman diliminden değerlendirmek gerektiğini de göstermesi bakımından ilginç...

 Tekrar o yıllara dönecek olursak; narenciye sektörü ve özellikle Mersin; üreticisinden, ihracatçısına çok sıkıntılı bir 5-6 yıl geçirir ama gelmekte olan "pazarın tümüyle kapanması" anlamına gelecek 90' lı yıllara karşı mecburen yeni pazarlar arayışına girerek olası çok şiddetli depremden hafif hasarlarla kurtulmayı da bilir.

Bugün ise ürettiği narenciyenin neredeyse yarısını Rusya ve Sovyetlerden kopup bağımsızlığını ilan eden aynı çekirdek etrafındaki ülkelere ihraç eden bir Mersin var...

Kısaca Anadolu sabrını özetleyen o ünlü deyişle; keser dönmüş, sap dönmüş ve sonunda hesap dönmüştür...

Yorum Yaz

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.