Türkiye'de kadınların yüzde 40'ında, erkeklerin yüzde 30'unda obezite görülüyor

Gelişmiş ülkelerde toplumun neredeyse yüzde 50'ye yakınında bu sorunun görülmeye başladığı; Türkiye'de ise kadınların yüzde 40'ında, erkeklerinse yüzde 30'unda obezite saptandığı belirtiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanan Obezite, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor. 22 Mayıs Avrupa Obezite Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Doktortakvimi uzmanlarından Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yusuf Aydın, Diyetisyen ve Psikolog M. Berrin Ak Atiş ve Klinik Psikolog Nisanur Sarıgül, obeziteyle ilgili merak edilenleri anlatıyor.
 
Obezite, yani şişmanlık hastalığının son 25 yılda hem Türkiye'de hem dünyada aşırı derecede artış gösterdiğini söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yusuf Aydın, özellikle gelişmiş ülkelerde toplumun neredeyse yüzde 50'ye yakınında bu sorunun görülmeye başladığını; Türkiye'de ise kadınların yüzde 40'ında, erkeklerin ise yüzde 30'unda obezite saptandığını belirtiyor.
Obezitenin vücuttaki yağ dokusunun artması şeklinde tarif edilebileceğini dile getiren Doç. Dr. Yusuf Aydın, “Özellikle karın bölgesi yağlanması abdominal obezite veya viseral obezite olarak adlandırılmaktadır. Bu tür obezite, metabolik sorunların temelini oluşturmaktadır. Erkeklerde göbek çevresinin 102 cm, kadınlarda 88 cm üzerinde olması abdominal obezite olarak kabul edilmektedir. Vücut kitle indeksinin (VKİ) 30'un üzerinde olması da obezitedir” diyor.

Hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarındaki bozulma en önemli sebepler
Obeziteye en sık sebep olan durumların beslenme bozukluğu, hareketsiz yaşam, insülin direnci, polikistik over sendromu, genetik faktörler, tiroid hastalıkları ve Cushing Sendromu olduğunu dile getiren Doç. Dr. Yusuf Aydın, “Son yıllarda artışın en önemli sebebi hareketsizlik ve beslenme alışkanlıklarındaki bozulmadır. Özellikle yüksek kalorili gıda tüketimi, batı tarzı beslenme, karbonhidrattan yüksek gıdaların çok tüketimi e bunu yakmak için hareketin olmaması en önemli neden olarak gözümüze çarpmaktadır” ifadelerini kullanıyor.

Obezitenin birçok hastalığın en önemli sebebi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Yusuf Aydın, “Tedavi edilmezse uyku apnesi, hipertansiyon diyabet, yağlı karaciğer hastalığı, gut, meme ve kolon kanseri gibi hayatı tehdit edebilecek sorunlara yol açabilmektedir. Obez olan bir birey ideal kilosuna ulaşmasa bile ağrılığının yüzde 10-15'ini kalıcı olarak verebilirse bu saydığım birçok hastalığın gelişme riskini belirgin olarak azaltabilmektedir” diyor.

Obeziteyle mücadelede toplumsal önlemler gerekiyor
Obeziteyle mücadelenin bireysel olmaktan ziyade toplumsal önlemlerle yapılabileceğini belirten Doç. Dr. Yusuf Aydın, “Bu konuda hem sağlık otoritesinin hem de bu konuyla ilgilenen sivil toplum kurumlarının ortak çalışmasıyla ülkemizde obeziteyle mücadele programları düzenlenmesi gerekir. Bireysel bazda değerlendirdiğimizde obezite tedavisinin üç saç ayağı vardır. Birincisi beslenmenin düzenlenmesi, fiziksel aktivitenin artırılması ve ilaç tedavileridir. Obezite tedavisinde hastaların yaşam şekillerine uygun, karbonhidrattan ve yağdan düşük gıdaları içeren bir diyet programıyla birlikte haftada en az 5 gün 45 dakika süren fiziksel aktivite olmalıdır. Medikal (ilaç) tedaviden fayda görmeyen hastalarımızda bariatrik cerrahi (obezite cerrahisi) işlemi uygulanabilmektedir” şeklinde konuşuyor.

Obezite, insülin direncine sebep oluyor
Obeziteye, birçok endokrinolojik hormon bozukluklarının yol açabildiğini söyleyen Doç. Dr. Yusuf Aydın, “İnsülin direnci, tip 2 diabetes mellitus bu hastalıkların en başında gelmektedir. Haşimoto hastalığı, hipotiroidiye yol açarak kilo vermeyi zorlaştırmakta ve obeziteye sebep olabilmektedir. Kortizol fazlalığıyla ortaya çıkan Cushing sendromu da önemli obezite sebepleri arasında sayılabilir. Kadınlarda menopoz, erkeklerde testosteron eksikliği ile ortaya çıkan hipogonadizmdede obezite sıklıkla görülebilmektedir” şeklinde konuşuyor.

Multidisipline yaklaşım çok önemli
Obezite tedavisinde multidisipline yaklaşımın çok önemli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Yusuf Aydın, “Beslenme uzmanı, endokrinolog uygun hastalarda bariatrik cerrahi doktoru ile birlikte ekip şeklinde yapılacak tedavi en etkin tedavi yöntemidir. Medikal anlamda özellikle GLP-1 agonisti ilaçlar hastalarda yüzde 20-25 oranında kilo vermeye yol açabilmektedir. Özellikle Tip 2 diyabet hastalarında oldukça etkili olduğu bilinen deri altına enjeksiyon yoluyla uygulanan tedaviler gelecek için ümit verici sonuçları göstermiştir. Sonuç olarak obezite tedavisinde hasta temelli tedaviler uygulanması gerekmektedir. Medikal tedavinin etkin olmadığı noktada cerrahi seçenekler düşünülmelidir” ifadelerini kullanıyor.

Beslenme çok önemli bir role sahip
DoktorTakvimi uzmanlarından Diyetisyen ve Psikolog M. Berrin Ak Atiş ise son dönemlerde başlı başına bir hastalık olarak kabul edilen ve küresel bir sağlık sorunu olan obezitenin gelişmesinde davranışsal, çevresel ve genetik gibi birçok etmenin rol oynadığını, beslenmenin ise çok önemli bir role sahip olduğunu; çünkü sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmenin ve duygusal yeme alışkanlıklarını yönetmenin, vücut ağırlığını kontrol altında tutmayı ve obezite riskini azaltmayı desteklediğini belirtiyor.

Çocukluk ve ergenlik döneminde obezite çarpıcı düzeye ulaştı
Tüm yaş gruplarında artan bir obezite prevalansından bahsedilebileceğini ancak son yıllarda çocukluk ve ergenlik döneminde obezitenin çarpıcı düzeye ulaştığını söyleyen Diyetisyen ve Psikolog M. Berrin Ak Atiş, obeziteye neden olabilecek başlıca beslenme hatalarını şöyle sıralıyor: “Duygusal yeme, popüler diyetlerin bilinçsizce uygulanması, fast food gıdaların tüketim miktarı ve sıklığının fazla olması, kilo verme amaçlı öğün atlanması ve uzun süreli açlığın ardından aşırı miktarda yemek yenmesi, hızlı yeme ve az çiğneme, gıdaların sağlıklı ve sağlıksız olarak etiketlenmesi, bir besin grubundan aşırı tüketim yapılırken diğer besin gruplarının ihmal edilmesi, şeker içeriği yüksek olan gıdaların özellikle işlenmiş tatlılar ve şekerli içeceklerin fazla tüketimi, yeteri kadar su içilmemesi, porsiyonların büyük olması, günlük lif alımının düşük olması, sürekli atıştırmak ve kalori saymak.”
 
Kişiye özel beslenme planı oluşturulmalı
Kilo verme ve korumada başarılı olmak için beslenme planının kişiye özel oluşturulması gerektiğini belirten Diyetisyen ve Psikolog M. Berrin Ak Atiş, “Birey fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönden değerlendirilmeli ve beslenme planı bireyin tüm gereksinimlerini yeterli ve dengeli bir şekilde karşılamalıdır. Katı kurallar içeren planlar yerine sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları vurgulanmalı; hedefler ulaşılabilir olmalıdır. Ağırlık kaybetmek ne kadar önemliyse kaybedilen ağırlığın korunması da o kadar önemlidir. Koruma programında amaç, uzun dönemde ağırlık kazanımının önlenmesi veya minimum olmasını sağlamaktır. Tıbbi beslenme tedavisi ve davranış değişikliği tedavisi birlikte kullanıldığında hem ağırlık kaybını sağlamada hem de kaybedilen ağırlığın korunmasında büyük başarı sağlanmaktadır” diyor.
 
Tıbbi beslenme tedavisi beslenme uzmanı tarafından planlanmalı
Her bir besin öğesinin vücutta farklı işlevi olduğunun altını çizen Diyetisyen ve Psikolog M. Berrin Ak Atiş, “Porsiyon kontrolüne dikkat ederek tüm besin gruplarının diyete dahil edildiği dengeli bir beslenme yaklaşımı benimsemek önemlidir. Burada önemli olan besin öğelerini yeterli miktarda alabilmek ve bir besin eksikliğinin sebep olabileceği rahatsızlıklara zemin oluşturmamaktır. Bu nedenle tıbbi beslenme tedavisi beslenme uzmanı tarafından planlanmalıdır. Proteinler, tokluk hissi verir ve kas kütlesini korur. Bu nedenle obezite tedavisinde diyette yeterli miktarda olmalıdır. Protein kaynaklarına yumurta, balık, tavuk, et, süt ürünleri ve kuru baklagilleri örnek verebiliriz. Yağlar da tıpkı proteinler gibi tokluk hissi verir. Aynı zamanda yağda eriyen vitaminlerin emilimi için gereklidir. Zeytinyağı, fındık yağı, avokado, chia tohumu, keten tohumu, somon gibi yağlı balıklar ve ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler sağlıklı yağ içeren kaynaklardır. Karbonhidratlar vücut için gerekli enerjinin büyük kısmını karşılayan besin öğesidir. Diyette basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratlar olarak adlandırdığımız glisemik indeksi ve yükü düşük tam tahıllı gıdalar, kuru baklagiller tercih edilmelidir. Kompleks karbonhidratlar yavaş sindirilir ve kan şekerini dengeler. Bu da uzun süre tok kalarak alınan enerji dengesinin korunmasına ve dolayısıyla kilo vermeye yardımcı olur. Su, sağlıklı bir kilo kaybı için çok önemlidir. Vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olur, metabolizmayı hızlandırır ve tokluk hissi sağlar. Su ihtiyacı kişiden kişiye değişiklik gösterir ancak idrar rengi gözlemlenerek vücut için gerekli su miktarı belirlenebilir. Lif açısından zengin gıdalar sindirimi düzenler, bağırsak sağlığını destekler ve tokluk hissini artırır. Sebze ve meyveler, tam tahıllar, kuru baklagiller gibi lifli gıdaların tüketimi obezite tedavisinde önemlidir” ifadelerini kullanıyor.
 
Duygusal ihtiyaçlarımızı anlamlandıramadığımız için yeme ihtiyacı hissediyoruz
Konuyla ilgili bilgiler veren DoktorTakvimi uzmanlarından Klinik Psikolog Nisanur Sarıgül, “Çoğu zaman ihtiyaçlarımızı doğru fark edemediğimizde, fiziksel ihtiyaçlarla duygusal ihtiyaçlar birbirine karışmaya başlıyor. Normalde fiziksel bir ihtiyacı karşılamak için yememiz gerekirken, duygusal ihtiyaçlarımızı tanımadığımız, tam olarak anlamlandıramadığımız için bir yeme ihtiyacı hissediyoruz. Bu noktada yemek hemen yardıma koşuyor ve bu ihtiyacı tamamlamaya başlıyor. Yiyeceği araç olarak kullanmaya başlıyoruz. Duygusal yeme sadece ‘çikolatayı çok seviyorum, çikolata yiyorum” demek değil. ‘Kendimi iyi hissetmeme haliyle baş etmek beni çok zorluyor ve bu zorlukla baş başa kalmak yerine yemeyi tercih ediyorum, yiyerek baş ediyorum' demektir. Mesela çoğu insan ‘yemek beni çok mutlu ediyor' diyor. Şu soruyu sormak gerekiyor: ‘Yedikten sonra pişmanlık duyuyor musunuz? Eğer cevabınız pişmanlık gibi olumsuz duygularsa, farklı olumsuz şeyleri tetikliyorsa bu yediğimiz şey bizi gerçekten mutlu etmiyor demektir. Yemekten anlık bir haz alıyorsunuz. Haz ve mutluluğu iyi ayırt etmek lazım” diyor.

Zayıflamak için bir süre diyet yapan kişinin, istediği kiloya ulaşıp diyeti bırakınca eski kilosuna tekrar döndüğünü belirten Klinik Psikolog Nisanur Sarıgül, bu kısır döngünün, gıda ile kişi arasında önce bir yoksunluk duygusuna ardından daha da kuvvetlenen bir aşka dönüştüğünü ve kişinin yemeden duramadığı söylüyor ve ekliyor: “Burada önemli olan davranışı değiştirmektir. Bunun için her lokmayı fark etmek, her lokma için şükretmek önemlidir. Beslenme ve aktivite alışkanlıklarının düzenlenmesinin yanı sıra hastanın ailesi başta olmak çevresi de bu konuda bilgilendirilmelidir” şeklinde konuşuyor.

Yorum Yaz

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.
  Bir zamanlar İstanbul (Eski İstanbul fotoğrafları)
Bir zamanlar İstanbul (Eski İstanbul fotoğrafları)