Erdoğan: Mesele Cumhuriyet değil, Türkiye'nin beka sorunu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa değişikliğiyle ilgili referandum tarihinin açıklanmasından sonra ilk kez konuştu. Erdoğan, meselenin Cumhuriyet meselesi değil, Türkiye'nin beka sorunu olduğunu söyledi.
- POLİTİKA / 11.02.2017 Saat: 14:42
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu'nda konuştu. Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Türkiye'nin tam da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için tarihi karar arefesinde olduğu bir dönemde tertip edilen bu sempozyum için SETA yöneticilerini tebrik ediyorum. Bugün dünyada BM üyesi 200'e yakın ülke bulunuyor. Bunların her birinin yönetim sistemi kendi tarihi, sosyal, kültürel özelliklerine göre farklılık gösteriyor. Yönetim sistemleri konusunda yapılan çeşitli tasnifler varsa da bunlar sadece genel bir fikir edinmeye yarıyor. Örneğin parlamenter sistemle yönetilen ülkeler sistemini incelediğinizde pratikte birbirinden çok farklı idare tarzıyla yönetilen ülkelerin aynı başlık altında toplandığını görüyoruz.
"Taht ve taç sahibi ülke yönetiminde hak ve söz sahibidir"
Devlet Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülkelerde benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Teoride parlamenter sistem monarşiye ve totaliterizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerinin pekçoğunda kralların ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Efendim bu monarklar semboliktir, aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır diyeceklerdir. Devlet sisteminde bir aktör varsa hiçbir zaman sembolik olarak kalmaz. Bir ülkede bir kral varsa o kral, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht ve taç sahibi ülke yönetiminde hak ve söz sahibidir. Sadece Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen sistemlerde monarşi yoktur. Adı cumhuriyet veya demokrasi olduğu halde fiilen diktatörlükle yönetilen ülkeler de mevcuttur. Her ülke kendi şartlarına özgün bir yönetim biçimine sahiptir.
"Önce tek daha sonra çok partili sisteme geldi"
Son 200 yılımıza baktığımızda Tanzimat'tan, Meşrutiyet'e pekçok denemeyi beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ülkemiz savaşlar ve krizlerle sürekli erimiş, küçülmüş, çok ağır bedeller ödemiştir. Çanakkale Zaferi artık bıçağın kemiğe dayandığı noktayı ifade eder. Çanakkale'den aldığımız ilham ve güçle Kurtuluş Savaşımızı verdik. O mücadeleyi fiilen yürütenlerin yönelimlerinin önünü de açar. Cumhuriyet'in ilanı böyle bir tercihin ürünüdür. Avrupa ülkeleri monarşi ile demokrasiyi birlikte yaşatmak yoluna giderken biz hanedanı ülke dışına çıkartıp cumhuriyeti ilan ettik. Önce tek partili ardından çok partili hükümet sistemiyle bugünlere kadar geldi. Ana muhalefet sana sesleniyorum, önce tek daha sonra çok partili sisteme geldi.
"Böyle devlet yönetilir mi?"
Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemi ile İnönü arasında önemli uygulama farklılıkları bulunur. 1950 yılından sonra demokrasimizi hep darbeler ve vesayetin gölgesi altında ayakta tutmaya çalıştık. Son 14 yıl boyunca bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik, yaşadık. Sorunları başarmış olmamız yapısal çarpıklıkları ortadan kaldırmıyor. İstikrar ve güven ortamının sürekli tehdit altında olması bu yapısal çarpıklıklardandır. Şu anda 65. Hükümet iş başındadır. Hale bakın? Bir başka ifade ile ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken benzer şartlarda gelişme, kalkınma, büyüme yarışına girdiği ülkelerin hepsi tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi?
"Tartıştığımız sistem Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin asırlardır devam eden beka sorunudur"
"14 yılda sıçrama harekatı bizim hükümetimiz tarafından gerçekleştirilmesiydi kusura bakmayın nal toplamaya devam ederdik. Son yıllarda yaşadıklarımız bize bir gerçeği gösteriyor; şayet ülke ve millet olarak hedeflerimize ulaşmak istiyorsak öncelikle güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin tam olarak belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır. Bugün üzerinde konuştuğumuz Cumhurbaşkanlığı sistemi konusu bir günde ortaya çıkmış değildir. Gerisinde düşündürücü bir arkaplan vardır. Kesinlikle bu mesele bir Cumhuriyet meselesi değildir. Mesele kesinlikle demokrasi, özgürlük meselesi de değildir. Tartıştığımız sistem Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin asırlardır devam eden beka sorunun en doğru çözüm yoludur, mesele budur.
"Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin ne rejimle, ne tek adamlıkla ne şahsilikle bir ilgisi var"
"Ey ana muhalefet önce kendini bir sigaya çek! Tek parti yönetimini. 1950'den sonra sık sık inkıtalara uğramasının sebebi belli bir kesimin olduğunu herhalde yanlış olmaz. Türkiye gücü ve yetkiyi elinde bulunduran millete karşı sorumluluğu bulunmayan vesayet kurumundan çok çekti. Ne zaman milli iradeye dayanan yönetimler işbaşında olursa o dönemde çok büyük sıçramalar yaşamıştır. Başbakanlık dönemimde bürokratik oligarşiden çok çektiğimi sizlerin hatırlıyor olması lazım. Tarihi okumaları biraraya getirdiğimizde ülkemizin yeni bir Anayasaya ve yönetim sistemine olan ihtiyacı gün gibi ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin ne rejimle, ne tek adamlıkla ne şahsilikle bir ilgisi var. Bu ülkede il başkanlarının vali olmasını herhalde AK Parti yapmadı. Veya AK Parti yaşamadı. Bunlar kime ait? Tamamıyla ana muhalefet partisinin geçmişine ait. CHP'nin il başkanları bu ülkede aynı zamanda valilik yapmıştır.
"Tayyip Erdoğan baki değil fani!"
"Bu onlar için kara lekedir, demokrasi tarihine sürülmüş çok ciddi bir lekedir. Onun için gündeme getirmek istemiyorlar. Geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında hedeflerimizi gerçekleştirmeye çok daha uygun bir sistem çabamızdır bu mesele. Sistemde milletimizin yarısından fazlasının teveccühüne mazhar olamayan hiç kimsenin ülkeyi yönetme imkanı yoktur. Millete, milli iradeye hesap vermek zorunda olanların Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne karşı çıkanlara hak verme olasılığı olamaz. Bu sisteme karşı çıkanlar Cumhurbaşkanına değil millete karşı olmaktır, mesele budur. İşiniz gücünüz Tayyip Erdoğan. Tayyip Erdoğan baki değil fani! Benim 16 Nisan'a çıkacağıma dair bir garanti var mı? Millet ne derse o olacak! Allah ne derse o olacak!
"Türkiye bu sisteme olan ilk adımlarını zaten atmıştı. 2007 yılındaki anayasa değişikliğinden söz ediyorum. Bu işleri az çok bilen herkes Cumhurbaşkanı doğrudan halkın seçmesiyle 16 Nisan'da oylayacak olan sistemin zaten işlemeye başladığını kabul edecek. Bu süreçte sorun yaşanmadıysa sebebin sistemin doğru işliyor olması değil; şahsımla veya Başbakanımızla birlikte uyumlu olmamızdan kaynaklanmaktadır. Anayasa değişikliğiyle konuyu şahsileştirmiyor, tam tersine şahsi inisiyatiflele yürüyen bir yönetimi sisteme bağlıyoruz. Anayasa değişikliğinin ayrıntıları bu sempozyum boyunca hiç şüphesiz enine boyuna tartışılacaktır.
"80 milyon tek millet, bunun için evet"
Ülkemizde her şeye karşı çıkmayı muhalefet sanan bir anlayış var. Ruh olmayınca beden cesettir. Bu konuda da milletimize işin ruhunu, özünü, esasını anlatmazsak tek başına anayasa değişikliği hükümleri, kuru hukuki ifadelerden ibaret kalır. Halkoylaması tarihine kadar, 16 Nisan'a kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi'ne evet diyenler olarak ülkemizi karış karış gezip, tüm iletişim imkanlarını kullanıp, yeni sistemi anlatmalıyız. Dün Aksaray'da tabii ki 'evet' dedik. Niye? Tek millet için evet, tek bayrak için evet, tek vatan için evet, tek devlet için evet. Bundan daha başkası olabilir mi? 80 milyon tek millet, bunun için evet. Şehidimizin kanıyla rengini almış, bağımsızlığını hilalle taçlandırmış, her yıldızın bir şehidi ifade ettiği bayrağımız. Ona evet...
"Kim hayır diyor; PKK hayır diyor. Kandil hayır diyor"
İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Şu anda Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıktığını ifade edenlerin de işin ruhunu öğrendiklerinde fikirlerini değiştireceklerine inanıyorum. Bugün 'hayır' diyenler neye 'hayır' dediklerinin farkında mı? Kim hayır diyor; PKK hayır diyor. Kandil hayır diyor. Bu ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler hayır diyor. Bayrağımıza karşı çıkanlar hayır diyor. Ne yazık ki bu ülkede milli ve yerli olanlara karşı çıkanlar hayır diyor. Bunlarla beraber ana muhalefet hareket ediyor mu? Ediyor. Temenni ederim ki 16 Nisan'a kadar onlar da kendilerini çek ederler. Bu değişim, dönüşüm sıradan bir olay olmayacak. Sistemin özü yönetimin doğrudan millete veriliyor olmasıdır. Cumhurbaşkanının attığı her adımda gözü millete olacak.
"Asıl gensoru mekanizması 5 senede bir milletin karşısında çalışacak"
Bugün başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, örneğin ABD'de yasama yok mu? Var. Onlarda çift kameralı. Bizimkisi Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi olacak. Aynısı olmak durumda değiliz. Yürütme? Var. Cumhurbaşkanı kabinesini kuracak, yeri geldiğinde görevden alacak, yürütmeyi o kuracak. Hesabını millete verecek. Gensoru kalkıyor, hayırlı olsun. Çünkü bu gensorudan bu ülkede hükümetler çok çekti. Biz de çok çektik. Gensoru mekanizması parlamentoyu çalıştırmama mekanizmasıdır. Hükümetleri çalıştırmama mekanizmasıdır. Bu engeli ortadan kaldırmak suretiyle şu anda hızla yürüyen bir yürütmeyi göreceksiniz. İnşallah bunu başaracağız. Asıl gensoru mekanizması nerede çalışacak. 5 senede bir milletin karşısında çalışacak.
"Onlar adil değil de sizler mi adilsiniz"
Bazıları maalesef vicdanı sızlayanlar oluyor. Üyeler vicdanının sesini duyarak 339'u verdi. Onlar adil değil de sizler mi adilsiniz. 16 Nisan'da millet kararını verecek demişler. Bu sistemde hiç kimsenin kerameti kendinden menkul davranışlar içine girmesi mümkün değil. Yürütmenin halihazırda iki olan başı; yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan artık tek isimde birleşiyor. Milletimiz yetkiyi kime verdiği sorumluluğu kimin üstlendiği dolayısıyla kimden hesap soracağını başından biliyor. Milletvekili iş takibi yapmaktan yasama vazifesini icra etmeye zaman bulamıyor. Meclis'te üç dönem görev yapmış olup da tek bir kanun teklifi yapmamış milletvekilleri var. Yeni sistemle birlikte tüm milletvekilleri Meclis çalışmalarına yoğunlaşacaktır. Cumhurbaşkanının bütçe dışında kanun teklifi getirme yetkisi yoktur.
"Aklını ve gönlünü bir terör elebaşısına teslim eden şarlatanlar gördük"
Şimdi saflar netleşiyor. Parlamento itibarını hak ettiği seviyeye yükseliyor. Yargı ülkemizde son yıllarda en çok yıpranan güçtür. Darbe ve vesayet dönemlerinde demokrasinin yanında güçlü bir duruş sergilemeyen yargıyla ilgili hafızalarımızda hoş olmayan görüntüler var. 28 Şubat'ta cübbeyle brifinglere giden, aklını ve gönlünü bir terör elebaşısına teslim eden şarlatanlar gördük bu ülkede. Anayasal güvence altına alınan yargının, HSYK'nın yeni yapısıyla hak ettiği yere ulaşacağını düşünüyorum. Halka hakaret ederek halkçılık yaptıklarını iddia edenlerin devri artık tamamen kapanıyor. Milleti mümeyyiz görmeyenlerin baskıcı anlayışı artık tarihe karışıyor.